Prof. Dr. Barış Erdoğan – 1980’li yıllardan sonra meydana gelen teknolojik ve toplumsal gelişmelerle zaman çok daha hızlı akmaya başladı. Uzun yıllar boyunca hayatımızın merkezinde olan pek çok ürün, alet ve gelenek hızla gündelik hayatımızdan kayboldu. 1980’lerde teknoloji henüz bebek adımlarıyla ilerliyordu. Bugün akıllı telefonlarımızda bir araya getirdiğimiz birçok işlev o dönem ayrı ayrı cihazlarda bulunuyordu. Kasetçalarlar, video kaset oynatıcılar, disketler ve sabit hatlı telefonlar o dönemin vazgeçilmezleriydi. Ancak günümüzde bu cihazlar özellikle genç nesil için adeta arkeolojik bir kalıntı gibi. Orta yaş ve ötesi için ise bu nesneler manevi değeri olan hoş anılarla anılıyor.
80’lerde gündelik hayat çok daha sıcak ve samimiydi. Kapıya gelen sütçüler, yoğurtçular,
her mahallede rastladığımız yorgancılar, mahalle bakkalında satılan açık tenekede bisküviler, boş arsada oynan oyunlar, uykudan önce programı ve akşam çat kapı yapılan komşu ziyaretleri artık anı oldu. 2020’li yıllardan baktığımızda, 1980’ler bize nostaljik ve masum bir dönem olarak görünüyor. Teknolojik olarak daha basit, sosyal olarak ise daha canlı ve insancıl bir dönemdi. Ancak, 1980’lerin bize kattığı en önemli şey, bugünkü teknolojik ve sosyal gelişmelerin temellerini atmış olmasıdır. Dizimizin bu son bölümünde 1980’lerden sonra hayatımızdan çıkan sayısız güzellikten birkaç tanesini anacağız.
Her cepteki jeton
Cep telefonlarının olmadığı ve evlerde telefonun nadir olduğu 80’lerde PTT’nin telefon jetonları ceplerimizde her zaman hazır olurdu. Birini aramak istediğimizde sarı renkli telefon kulübelerini kullanırdır. Bu kabinlerdeki ankesörlü telefonlara jetonu atarak konuşmaya başlardık. Konuşma süresine göre büyük, orta ve küçük boylu jetonlar vardı. Sonra döner diskten tek tek numaralı çevirerek görüşmemizi gerçekleştirirdik. O tarihlerde Amerikan filmlerinde kabin telefonların 25 cent’lik bozuk parayla çalıştığını görürdük. Bizim jeton kullanmanın sebebi basitti: Paramızın değerindeki istikrarsızlık.
Kaset devri sona erdi
1980’lerde plaklar piyasada bulunsa müzik dinlemek için kesin hakimiyet kasetlerindi. 45, 60 ve 90 dakikalık kasetler piyasada vardı. Kasetin iki yüzüne kayıt yapılırdı. Yeni çıkan albümlerin en fazla beğenileceği umulan şarkıları genelde A tarafına doldurulurdu. Kasetler bazen takılır, içindeki uzun bant sarar, karma karışık olurdu. Bir kalem aracılığıyla bant yerine sarılmaya çalışılırdı. 1982’de piyasaya sürülen CD’ler daha daha pürüzsüz ses verme özellikleriyle kasetlerin yerini almaya başladı. Türkiye’de 1987’de Gülden Karaböcek’in “Bir Mucize Ver Allah’ım” albümü ilk yerli müzik CD’si çıktı. Bir süre hem kaset ve hem de CD albümleri yayımlandı. Ancak zamanla kasetler raflardan kayboldu. Online müzik platformları popüler olana kadar CD’ler müzik dinlemek için baş tacımız oldu.
VHS-BETA savaşı
1980’li yıllarda video kaset oynatıcılar günümüzün televizyon platformları kadar değerliydi. TRT ekranlarında normalde izleyemeyeceğimiz birçok film sansürsüz bir şekilde bu kasetlerle izlenirdi. Her sokak başında mantar gibi açılan dükkânlardan bu filmleri kiralayabilirdiniz. Video kasetler arasında bir teknoloji rekabeti vardı. Bir yanda Sony’nin Betamax’ı diğer tarafta ise JVC’nin VHS kasetleri bulunuyordu. VHS piyasayı ele geçirdi. Aynı zamanda düğün müsamere gibi özel etkinliklerin kaydedildiği bu video kasetler hâlâ evlerin bir köşesinde hatıra olarak saklanır.
Şifre yok, kilit var!
80’li yıllardaki telefonların bugünkü gibi SİM kilitleri ya da şifreleri yoktu. Ama gerçek anlamda anahtarlı kilitleri vardı. O dönemde kullanılan telefonların çevirme bölümü dairesel bir disk şeklindeydi ve bu diskte 0’dan 9’a kadar rakamlar bulunuyordu. Bir numarayı çevirmek için ilgili rakamın başlangıç noktasından başlayarak saat yönünde çevrilmesi gerekiyordu. Telefonun çevirme bölümüne eklene anahtarlı metal bir kilit diskin dönmesi engellerdi.
Ağlayan çocuk Çiko
1980’li yıllarda Türkiye’de “Çiko” adıyla bilinen Ağlayan Çocuk posterini birçok iş yerinde, evde duvara asılı şekilde görmek mümkündü. Yeşil gözlü bu hüzünlü çocuğu 80’lerin zorlu politik ve sosyal atmosferinde Türk halkı çok sevdi. Aslında bu poster İtalya ressam Giovanni Bragolin’in “Ağlayan Çocuklar” resimlerinden sadece biriydi.
Günümüz dünyasında büyüklerin savaşlarında çocuklar ağlamaya devam etse de “Ağlayan Çocuk” posterleri artık duvarlarımızı süslemiyor.
Tinder’ın telsiz hali: Arkadaş arıyorum
80’lerdeki el telsizleri günümüzün çöpçatan uygulamalarının işlevini görüyordu. Halk bandı denen bir frekansta “Breyk breyk arkadaş arıyorum” anonsları yapılıyordu. El telsizleri o kadar popüler hale geldi ki televizyon parodilerine, filmlere konu oldu. Hatta Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı “Yakışıklı” (1987) adlı filmidir. Filmde 40 yaşlarında bekâr hayatı sürdüren “Yakışıklı”, “Yalnız Kalpler”le telsiz aracılığıyla tanışır ve evlenir. Bu telsizler, resmi makamların kullandığı frekanslar için tehdit oluşturunca yasaklandı.
Kaybolan sanatlar
1980’lerde teknolojinin bu kadar hayatımızın içinde olmadığı dönemlerde insanlar duygularını, düşüncelerini, haberlerini kâğıda dökerek mektupla paylaşırdı. Mektubu yazdığınız kişiye göre kağıdınızı, zarfınızı, kaleminizin rengini seçerdiniz. Mektup toplumsal hayatımızın o kadar içindeydi ki şarkılara, türkülere konu olurdu. Mektup zarflarına yapıştırılan pullar birçok çocuğun pul koleksiyonculuğuna başlamasına vesile olmuştur. İnternetin ortaya çıkışıyla mektuplaşma kültürü yavaşça geride kaldı. Bugün, mektuplaşma tamamen kayboldu.
Kahraman bakkallar
1980’li yılların başlarında mahalle bakkalları bugünün büyük süper marketlerinin yerini tutuyordu. Bu küçük dükkânlar çocuğundan yaşlısına herkesin uğrak yeriydi. Taze ekmekten deterjana, teneke peynirden, açık kutuda satılan bisküvilere, gofretten gaz yağına kadar markalı markasız birçok ürün bakkal raflarında yer alırdı. 1980’lerin sonuna doğru Türkiye pazarına birçok ithal ürünün girmesi ve market zincirlerinin yaygınlaşmaya başlamasıyla mahalle bakkalları gözden düşmeye başladı.
Uykudan Önce
Adile (Naşit) Teyze’nin kuzucukları her akşam “Uykudan Önce Programı”nı seyretmek için ekran başına geçer ve onun anlattığı masalları dinlerdi. Türkiye’de televizyon tarihinde çocuklara yönelik bu ilk programda Naşit, onlar karşısındaymış gibi sohbet de ederdi.
Gazetelerin unutulmaz sesi: Daktilo
1980’lerde bir devlet dairesine ama özellikle bir gazete bürosuna adım attığınızda sizi karşılayan ilk ses muhtemelen daktiloların ritmik tıklamalarıydı. Tıpkı teleks ya da rulo filmli analog fotoğraf makineleri gibi daktilo da uzun yıllar boyunca gazetecilik dünyasının vazgeçilmez bir parçasıydı. Her haber önce daktilonun tuşlarına basılarak kâğıda dökülürdü. Gazeteciler bazen daktiloyla kavga eder bazen bir haber atlatmanın sevinciyle hızla tuşlara basarlardı. Ancak, teknolojinin ilerlemesiyle bilgisayarlar daktilonun yerini almaya başladı. 1990’lara gelindiğinde dijital devrim daktilonun mekanik sesini tarihe gömdü.
Bir nesil onunla büyüdü: Milliyet Çocuk
Bugün okumaya yazmaya meraklı orta yaşlardaki birçok insan muhtemelen Milliyet Çocuk Dergisi’nin takipçisiydi. 7-12 yaş grubu çocuklara yönelik olarak çizgi romanlar, kısa hikayeler, masallar, şiirler, bilimsel içerikler, haberler barındıran popüler haftalık bir çocuk dergisiydi. Tirajı 100 bini bulan Milliyet Çocuk piyasaya çıktığı ilk gün hızla tükenirdi. O yüzden çoğu çocuk bakkal bakkal gezip kalan sayıyı bulmaya çalışırdı. Dergide sinema oyuncusu Cüneyt Arkın’ın doktor kimliğiyle yazdığı sağlık yazılarına yer verilirken Halit Kıvanç gibi tanınmış isimlerin düzenli köşe yazıları da okurlarla buluşurdu.
Müziği taşınabilir hali Walkman
1980’li yıllarda Walkman müziğin taşınabilir haliydi. El kadar büyüklükte pille çalışan bu kaset çalar gençler arasında özgürlüğün ve bağımsızlığın yeni sembolüydü. Radyo dalgalarının sınırlamalarını aşan bu cihaz gençlere sevdikleri şarkıları istedikleri yerde ve zamanda dinleme fırsatı verdi. Walkman’in pili çabuk bitmesin diye çoğu zaman gençler kalemle kasetleri ileri geri sarardı. Walkman teknolojinin evrimiyle yerini CD çalarlara, MP3 oynatıcılara ve akıllı
telefonlara bırakarak tarihin tozlu sayfalarına karıştı.